- Ben müslimânım diyen kimsenin, îmânın ve islâmın şartlarını ve dört mezhebin icmâ’ı, ya’nî sözbirliği ile bildirdiği farzları ve harâmları öğrenmesi ve ehemmiyyet vermesi lâzımdır. Bilmemek özr değildir. Ya’nî, bilip de, inanmamak gibidir.
- Müslimânlar dinlerini iyi öğrenir ve gençlere öğretirlerse, islâm düşmanlarının bütün plânları, kendi başlarına yıkılacakdır. Allahü teâlâ, İsrâ sûresi, seksenbirinci âyetinde, (İslâmiyyet gelince, şirk, küfr dayanamaz, gider) buyurdu.
- Nâmûsun ve iffetin pek kıymetli ve pek övünülecek güzel bir sıfat olduğunu âlim ve câhil herkes bilir. Fekat çok kimse, bu bilgisine uygun hareket etmez. Bilgisiz ve şu’ûrsuz olarak yerleşen âdetler ve akîdeler, mukaddes an’aneler hâline geldikden sonra, akla ve bilgiye dayanan düşüncelerden ve teorilerden dahâ kuvvetli olur.
- Allah korkusunun ve din ve ahlâk gibi kuvvetli temellere dayanan nâmûs ve iffet duygusunun, ilmî esâslardan mahrûm olduğunu kabûl etmek de, büyük bir haksızlıkdır.
- İlerici, taklîdci kız, çıplak gezmek istiyor. İstediği erkekle flört [arkadaşlık] yapmak istiyor. İstediği zemân, istediği yere gitmek istiyor. Dînini, ahlâkını ve âdetlerini parçaladığının farkında bile değildir. Örtülü müslimân hanımlarına nefretle, alay ederek bakıyor. Hattâ, bunlara söğüyor. Bir erkek, köprü başında, çarşıda, eğlence yerinde, komşudaki toplantıda, vapurda, mektebde rastgele bir kızla tanışıyor, anlaşıyor ve evleniyor. Fekat böyle olan evlenmenin yarın için müdhiş bir ahlâk düşüklüğünü hâzırladığından haberleri yokdur.
- İslâmiyyetde kadının nâmûsu, tesettürle başlar. Müslimân kadının, akrabâsından hangi erkeğe görüneceğini ve kimlere görünmiyeceğini, din açıkça bildirmişdir. Kadın bunlara uydukça nâmûsludur. Bu nâmûs gevşediği dakîkada, ahlâk bozukluğu başlar.
- Evli erkekler, çıplak kadınları ile sokağa çıkıyorlar. Kadınlardaki ahlâk bozukluğuna kocaları sebeb oluyor. Kafasında kirli hâtıralar yerleşdirmiş olan bir kadın, afîf bir zevce olamaz.
- Mekteb bir terbiye yeri, bir fazîlet ocağı iken, üzülerek söyliyeyim ki, en terbiyeli çocuklar bile, burada ahlâklarını gayb ediyorlar. Çocuk mektebde çirkin sözler, kötü huylar öğreniyor.Çocuklar mektebde ve sokakda öğrendikleri çirkin şeyleri, âile ocağına kadar yayıyorlar. Evdekilerin dînî, ahlâkî hareketlerini beğenmediklerini söylemekden çekinmiyorlar.
- Hanımlarımızın mûsikîye, çalgıya tutulmaları da, bir âfet hâlini almışdır. Dinlenilen şarkılara da dikkat ediniz. Hep birbirini kucaklamak arzûsu ile çırpınan şehvetli kimselerin niyâzları, mâceralarıdır. Evlerden gelen müzik seslerinde bu ma’nâlar analiz edilirse, âilelerde din, ahlâk, âr ve hicâb perdelerinin sıyrılmakda olduğu görülür.
- İslâm kadınlarının örtünmesi, bunların nâmûslarını korumak için olduğu gibi, bu örtüler, kadınla erkeği birbirinden ayıran ma’nevî sınırlar demekdir.Bu örtülerin sâyesinde, bir erkek, kadınlardan birine karşı bile, sokakda resmî ve saygılı davranır. Bu örtüler, erkekle kadın arasına konulan hayâ perdeleridir.
- Hayvânî hislere aldanmamak için, nefsi terbiye etmek lâzımdır. Fekat, bu işi, yalnız nefse hâkim olmağa bırakarak, tesettürden vaz geçmek, hiç doğru olamaz.(Nefse hâkim olmak) söylemesi kolay, yapması güç olan bir şeydir. Nefse hâkim olmak ve bunun mikdârı herkes için değişir. İnsan bunu kendi bile anlayamaz. Hele iffet ve nâmûs dersini dinden değil de, yalnız aklından alan kimseye göre, nâmûsun kıymeti, nâmûslu tanınmak düşüncesinden ileri gitmez.
- Nâmûsun kıymeti ne kadar bilinirse bilinsin ve akl ve düşünce ne kadar yerinde olursa olsun, insanın yaratılışında bulunan ve herkesi aldatabilen nefs karşısında, akl başarısız kalabilir. Bunun için, dahâ başlangıçda, nefsi kımıldatmamak ve onu tahrîk eden yolları kapamak lâzımdır. Kadının örtünmesi, bu yolları en kesdirme ve en kolay olarak kapayan bir çâredir.
- Kızların oğlanlarla bir arada yetişmesinin ve bu alışkanlığın, ileride iffet ve nâmûslarını korumağa yarıyacağını düşünmek de doğru değildir. Gençlerin karışık hayâta alışmaları, bunun kötü netîcelerini de gâyet tabî’î görmek tehlükesine sebeb olur.
- Kadınların erkekler arasında açılması, kadın-erkek arasındaki yaklaşma duygusunu gösteren tabî’î bir hâldir. Kadınların kollarını, omuzlarını, gerdanlarını, baldırlarını erkeklere açdığı, plâjlarda, birlikde eğlendikleri yerlerde, erkekler onlara bakmaz mı olmuşdur? Kadınlar kollarının, gerdanlarının, baldırlarının açılmasına alışıldığını görünce, göğüslerini, sırtlarını, omuzlarını da açmağa, mini etek kullanmağa başladılar. Sonunun neye varacağı anlaşılamayan bu açılmalara, kadınlar, alışınca, dahâ çok açılmakdadırlar. İster birdenbire olsun, ister yavaş yavaş olsun, bu açıklıklar, ahlâk bozukluğuna doğru atılmış adımlardır. Kadınların yabancı erkeklere açılmasının ve sosyete hayâtı yaşamalarının fuhşa, ahlâksızlığa, ev bark yıkmağa, âile fâci’a ve ölümlerine yol açdığını gösteren misâller çokdur.
- İslâmiyyet, kadınla, kızla konuşmayınız, eğlenmeyiniz, papaslar gibi kadınsız yaşayınız demiyor. İslâmiyyet, komşunun karısını, kızını başdan çıkarmayınız, onların hayâ perdelerini parçalamayınız, âile yuvalarını yıkmayınız, istediğiniz kızı alınız diyor. Karınızı, kızınızı, yabancı erkeklerin arasına sokup, onların edeblerini, hayâlarını ve istikbâllerini bozmayınız!Kendinizin ve başkalarının âile yuvalarını yıkacak taşkınlıklardan sakınınız diyor. Bir kızı mes’ûd etmek için çalışın, kazanın ve genç iken, erken evlenin diyor.
- Kadınların yabancı erkekle dans etmeleri ve balolarda, karı kocaların açıkca yer değişdirmeleri, kadınları hayâtda, kolaylığa ve çalışmağa getirmekde olmayıp, âile yuvalarını yıkdığı acı acı görülmekdedir. Kadın-erkek münâsebetlerinin yalnız karı-koca arasında kalmasını istemeyip de karışık ve sınırsız bir temâs vücûde getirmek için yapılan balolar, islâmiyyetdeki nikâh cem’iyyetlerinin yerini almağa başladı. Şu kadar fark var ki, müslimânların nikâhı, belli bir kadınla belli bir erkeğin bir araya geleceğini i’lân etmekde, sosyetenin balosu ise, evli veyâ bekâr birçok kadınla birçok erkeğin gelişi güzel yaklaşacaklarını i’lân etmekdedir. İslâmiyyetde yalnız nikâh ile birleşmek câizdir.
- Kadınlara, sosyete hayâtında olduğu gibi, başka erkeklerle de düşüp kalkmak serbestliği verilirse, âilesi erkeklerinin kıskanmasına ve vicdân azâbı çekmesine sebeb olmakla berâber, erkeklerin de, sayısız yabancı kadınlardan zevk almasına yol açacakdır.
- Nefslerinin, isteklerine ve lezzetlerine dayanamıyan, irâdesi gevşek kimseler, medeniyyetin terakkîsi, ilericilik gibi yalan ismlerle, vicdânların bu frenini koparmış, kendilerine pek tatlı ve yaldızlı bir sosyete hayâtı kurmuşlardır. Nefslerinin zevkleri peşinde koşanlar, bu hayâtı hızla yaymakdadırlar. Bu hayâta ilericilik diyenler olduğu gibi, tabî’ate uymak şeklinde değerlendirenler de vardır. Hâlbuki islâmiyyet tabî’ate en uygun yaşayış yolunu göstermekdedir.
- Kadınlara hak tanınmasını, onlara hürriyyet verilmesini, kadınlardan dahâ çok isteyen erkeklere dikkat edilirse, bunlar, sokaklara taşan ve salonlarda kaynaşan kokulu, yumuşak kadın dalgaları arasına dalmağı ve başkalarının kadınlarından kolaylıkla zevk almağı arayan kimselerdir. Bu zevâllılar, başka erkeklerin de, kendi kadınlarına, kızlarına ve kızkardeşlerine böyle serbestçe saldıracaklarını düşünmezler. Yâhud o zevklerle, lezzetlerle kendilerinden geçerek, bu can sıkıcı zararı unuturlar, veyâhud zevklerine, şehvetlerine karşı, onları fedâ etmekden de çekinmezler.
- İslâmiyyetin erkekleri kadınlardan üstün tutmasında birçok sebeb ve fâide vardır. Bu üstünlük âile hayâtının düzgün olması için de lâzım ve zarûrîdir. (Âile içinde kadın ile erkeğin hakkı eşid olmalı. Hayât müşterekdir) sözü de kıymetsizdir.
- (Enbiyâ) sûresi yirmiikinci âyetinde meâlen, (Allahdan başka bir ilâh, bir tanrı dahâ bulunsaydı, âlemdeki nizâm bozulur, karma karışık olurdu) buyuruldu. Bu âyet-i kerîmedeki kuvvetli mantığa dayanarak düşünenlere göre, âile içinde, derece derece herkesin ayrı bir hakkı ve değeri, şerefi lâzımdır ve âile arasında bir baş bulunmasına zarûret vardır.
- Demek ki, devlet idâresinde olduğu gibi, her toplulukda ve her biri topluluk olan âile hayâtında, son sözün herhâlde bir yere bağlanması lâzımdır.
- (Hayât müşterekdir) diyerek, bu ağır yükü kadınlara da yüklemeğe kalkışmak, (başınızın çâresine bakınız!) diyerek erkeklerin kadınları himâyelerinden silkip atması demek olup, kadınların zararına bir düşüncedir.
- Geçim yüküne ortak olan kadınlardan, yüzüne bakılamıyacak kadar çirkin olanların ev dışında ne kadar düşkün ve üzücü hâl aldıkları her tarafda görülmekdedir. Güzelliğine güvenen ve güzel olmağa çalışan kızların güzelliği de yaşlandıkça azalıyor. Hele pudra, ruj, boya kullanan kadınların derileri aşınarak dahâ çabuk çirkinleşiyorlar. Boya kullanmadığı gün, yüzleri işkembe gibi buruşuk, iğrenç oluyor. Bunun için, her sabâh kalkınca, sâatlerce ayna karşısında, tuvalet, makyaj yapmak zorunda kalıyorlar.
- Bir kış sabâhı, alaca karanlıkda tramvayda giderken, Bâyezîd meydânında bir çöpçü kadının kar süpürdüğünü görünce, yüreğimiz sızladı. Bu müslimân ninenin, sıcak odasında yatmasını veyâ okumasını, yâhud çocuklarının ihtiyâçlarını hâzırlamasını arzûladık. Çünki, islâmiyyet, kadınların bütün ihtiyâçlarını kocasına yüklemişdir. Kocası yoksa, yakın akrabâsı verecekdir. Kimsesi yoksa, Beyt-ül-mâl, ya’nî devlet bakacakdır. Kadının her ihtiyâcı ayağına gelecekdir.
- Kadınların çoklarının, hayâtlarından şikâyetlerini, inlemelerini çok işitdik.Kadınların, âile teşkîl etmek, evlâd yetişdirmek, evini düzenlemek gibi meziyyetlerden ve tabî’î kâbiliyyetlerinden uzaklaşarak, erkeklerin sert, sıkıntılı hayâtına karışmaları, kocaya varmak ihtiyâcından kurtularak, bekâr erkekler gibi, yâhud evindeki zevcesine bağlı olmıyan ahlâk düşkünleri gibi olmaları demekdir. Âile hayâtını yıkan bu dağınık hayât, önce Avrupa mukallidi erkeklerde başlamış, bu uçuruma sonra kadınlar da sürüklenmişdir.
- Zevallı gençlik, nerelere sürükleniyor. Sosyete hayâtında âdet hâline getirilen, kadınlara karşı saygı ve nezâket, hep gösteriş olup, onların düşkünlüğünü, acınacak hâllerini örtmek için yapılmakdadır. Müslimânlıkdan uzaklaşan sosyete kadınlarda nikâhsız olanların çokluğu meydândadır.
- Bugün Avrupada ve sosyetenin, kadın hürriyyetinin yayıldığı islâm memleketlerinde, erkekler kolay evleniyor. Kadınların koca bulması ise, çok güç oluyor. Erkekler nazlı olup, kadında güzellik veyâ para arıyor. Kadın ise, erkeğin izdivâç talebini kabûl etmekdedir.
- Sosyete kadınlarının acınacak hâlini (madame le Lara Mardirous) adında, Fransanın büyük bir şâ’ir kadınından dinleyelim. (Kadınlarınıza söyleyiniz! Se’âdetlerinin kıymetini bilsinler! Kapalı yaşamağa alışsınlar! Kapalı yaşamak, onları öyle sıkıntılardan korur ki... Ah, şu omuzumda hıçkırarak ağlamış kızların adedini bilseler. Kulaklarım, sevilmiş kızların çok fecî’ ve kalbleri yakan şikâyetleri ile dolu. Evet, ışıklar ve çiçeklerle dolu bir baloya girebilmek, çok tatlı gibi görünür. Fekat, sevdiği zevci ile oraya gelen kadının kalbini kemiren kıskançlığı, ne çok elem verici bir yılandır? Bunu düşünebilir misiniz? Balo, tiyatro, bütün buluşma yerleri, zevcesine bağlı olan bir erkek, yâhud kocasını seven bir kadın için bir azâb hücresi, bir Cehennemdir. Bunları zevcelerinize, hemşîrelerinize iyice anlatınız!)
- (Kadınların yükselmesi, erkeklerin yükselmesi için de lâzımdır. Çünki, iki kanadından biri çalışmıyan millet, ilerliyemez. Ancak kadınları ile birlikde yükselebilir) gibi ağızlarda sakız gibi çiğnenen bir söz var. Böyle karışık ve örtülü sözler maksadlarını açıkça söyleyemiyenlerin, yardımcı kelimeler altında bildirmeğe kalkışmalarını göstermekdedir. Kadınların ilerlemesi demek, onların câhil bırakılmaması, ahlâklarına, terbiyelerine ehemmiyyet verilmesi demekdir.
- Kadınların, kızların, yabancı erkeklere çıplak görünmesi, erkeklerin de bunlara bakması harâmdır, büyük günâhdır. Harâm vâsıtası ile dünyâ malı kazanmak müslimâna yakışmaz. Böyle kazanılan malların fâidesi ve bereketi olmaz. Harâma ehemmiyyet vermiyen, kâfir olur.
- Bir hadîs-i şerîfde, (Avret yerini başkasına gösterene, Allahü teâlâ şiddetli azâb yapacakdır) buyuruldu.
- Bir hadîs-i şerîfde, (Üç kişi Cennete hiç girmeyecekdir: Birincisi deyyûs, ya’nî karısının, kızının başka erkeklerle düşüp kalkmasına göz yuman kimse. İkincisi, kendisini erkeklere benzeten kadınlar. Üçüncüsü, içki içmeğe devâm edenler) buyuruldu. Kadınların kendilerini erkeklere benzetmesi demek, onlar gibi caket, pantalon giyinmesi, başlarını onlar gibi traş etmesi olup, büyük günâhlardandır.
- Kadınların yabancı erkekler yanına ve sokağa başı açık çıkmaları büyük günâhdır.
- Bir hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Allahü teâlâya ve âhıret gününe inanan bir kimse, yabancı bir kadınla bir odada yalnız kalmasın!).
- Bir hadîs-i şerîfde, (Bu ümmetin hayrlı olması, aralarında zinâ yayılıncaya kadar devâm edecekdir. Zinâ aralarında yayılınca, Allahü teâlâ hepsine azâb eder) buyuruldu.
- (Aralarında zinâ ve ribâ yayılan bir memleketde bulunanlara Allahü teâlânın azâbı halâl oldu) buyuruldu. Ribâ, fâiz almak ve fâiz vermek demekdir.
- Başı, kolları açık ba’zı kadınların kendilerini haklı göstermek için, (Allah kalbe bakar, kalbi bozuk olanları Cehennemde yakacakdır. Başı, kolu açmak, kalbin bozuk olduğunu göstermez) gibi sözleri, tesettüre ehemmiyyet vermemeği göstermekdedir. Kalbin temizlenmesi için, ahkâm-ı islâmiyyeye uymak lâzım olduğu her kitâbda yazılıdır. Başı, kolu açık olan kızların (Allah kalbe bakar, bizim kalbimiz temizdir) demeleri, doğru değildir. Açıklık, kalbin temiz olmadığına alâmetdir.
- İslâmiyyetde kadın ev içinde ve dışında çalışmak, para kazanmak mecbûriyyetinde değildir. Evli ise erkeği, evli değilse babası, babası da yoksa, en yakın akrabâsı çalışıp onun her ihtiyâcını karşılamağa mecbûrdur. Kendisine bakacak hiç kimsesi bulunmıyan kadına, devletin (Beyt-ül-mâl) denen hazînesi bakmağa me’mûrdur. İslâmiyyetde geçim yükü erkek ve kadın arasında paylaşdırılmamışdır. Bir erkek, zevcesini tarlada, fabrikada veyâ herhangi bir yerde çalışmağa zorlayamaz. Eğer kadın isterse ve erkek de izn verirse, kadın kadınlar için iş bulunan yerlerde, erkekler arasına karışmadan çalışabilir. Fekat, kadının kazancı kendisinindir. Kocası ondan cebrle hiçbir şey alamaz. Onu kendi ihtiyâçlarını dahî satın almasına zorlıyamaz. Ev işlerini yapmağa da zorlıyamaz. Kadın ev işini kocasına bir hediyye, bir lutf olarak yapar. Bunlar, müslimân hanımların sâhib oldukları birer fazîletdir. Onlardaki şerefli bir sıfatdır.
- İslâmiyyetin kadınlara böyle haklar tanıması ve onları erkek elinde bir köle veyâ oyuncak olmakdan koruması, Allahü teâlânın kadınlara büyük kıymet verdiğini gösterir. Bir hadîs-i şerîfde, (En iyiniz, evinizde, kadınlarınıza karşı en iyi olanınızdır) buyuruldu. Âile hayâtını düzenliyen ve erkekle kadının vazîfelerini ayıran ve çalışmalarını teşvîk eden nice hadîs-i şerîfler, din kitâblarında sayılamıyacak kadar çokdur. Din câhillerinin, bu hadîs-i şerîflere uymıyan yanlış ve bozuk hareketleri, islâmiyyet için kusûr ve leke olamaz.
- Müslimân olduğunu söyliyen bir kimsenin, yapacağı bir işin, ahkâm-ı islâmiyyeye uygun olup olmadığını bilmesi lâzımdır. Bilmiyorsa, bir ehl-i sünnet âliminden sorarak veyâ bu âlimlerin kitâblarından okuyarak öğrenmesi lâzımdır. İş, ahkâm-ı islâmiyyeye uygun değil ise, günâh veyâ küfrden kurtulamaz. Her gün hakîkî tevbe etmesi lâzımdır. Tevbe edilen günâh ve küfr, muhakkak afv olur. Tevbe etmezse, dünyâda ve Cehennemde, azâbını, ya’nî cezâsını çeker.
- Müslimân Türkleri, memleketimize, vatanımıza bağlayan en kuvvetli şey, âile içindeki dînî ve an’anevî temiz hayâtımızdır. Bu hayâtı, ya’nî harem ve selâmlık hayâtımızı mukaddes vazîfe bilenlerimiz, en hassâs bir damarla memlekete bağlı bulunurlar.
Kaynak : Fâideli Bilgiler