• İSRÂF NE DEMEKTİR
  • İSRÂF NE DEMEKTİR

     

    1. Malı, islâmiyyetin uygun görmediği yerlere dağıtmağa (İsrâf) veyâ (Tebzîr) denir.
    2. İslâmiyyete uymıyan isrâf, harâmdır. Kalbin hastalığıdır. Kötü bir huydur.
    3. İsrâfın kötülüğünü göstermek için, Allahü teâlânın, (İsrâf etmeyiniz! Allahü teâlâ, isrâf edenleri sevmez) meâlindeki kelâmı yetişir.
    4. İsrâ sûresindeki âyet-i kerîmede de meâlen (Tebzîr etme! Tebzîr edenler, şeytânların kardeşleridir)buyuruyor. Allahü teâlâ, mallarını isrâf edenlere birşey vermeyiniz diye emr ediyor.
    5. Nisâ sûresindeki âyet-i kerîmede meâlen, (Mallarınızı sefîhlere, alçaklara vermeyiniz!) buyuruyor.
    6. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Malı boş yere saçmayınız!) buyuruyor.
    7. Hadîs-i şerîfde, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Kıyâmet günü herkes, dört süâle cevâb vermedikce hesâbdan kurtulamıyacakdır:
      1. Ömrünü nasıl geçirdi.
      2. İlmi ile nasıl amel etdi.
      3. Malını nereden, nasıl kazandı ve nerelere harc etdi.
      4. Cismini, bedenini nerede yordu, hırpaladı?).
    8. Malını isrâf edene, harâmda kullanana zekât verilmez.
    9. Parasını harâma sarf edene ve isrâf edene sadaka verilmez.
    10. İsrâfın kötü olmasının birinci sebebi, malın kıymetli olmasıdır. Mal, Allahü teâlânın verdiği bir ni’metdir. Âhıreti kazanmak, mal ile olur. Dünyâ ve âhıret, mal ile intizâm bulur, râhat olur.
    11. Hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ, bir kuluna mal ve ilm verir. Bu kul da harâmlardan kaçınır. Akrabâsını sevindirir. Malından, hakkı olanları bilip verir ise, Cennetin yüksek derecesine gider) buyuruldu.
    12. Hadîs-i şerîfde, (İki şeyden birine kavuşan insana gıbta etmek, buna imrenmek yerinde olur. Allahü teâlâ bir kimseye islâm ilmlerini ihsân eder. Bu da, her hareketini, bilgisine uygun yapar. İkincisi, Allahü teâlâ, birine çok mal verir. Bu kimse de malını, Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği yerlere harc eder). buyuruldu.
    13. Sa’îd bin Müseyyib “rahmetullahi aleyh” buyuruyor ki, (Borclarını ödemek için ve nâmûsunu korumak için ve ölünce, geride kalanlara mîrâs bırakmak için mal kazanmayan kimse, hayrsızdır).
    14. Malı ve dünyâlığı kötüliyen haberler de çokdur. Fekat, bu haberler, malı, dünyâlığı değil, bunların zararlı kullanılmasını kötülemekdedir. Meselâ, insanın azmasına, Allahü teâlâyı unutdurmasına, ibâdete mâni’ olmasına sebeb olan mal zararlıdır. Ölümü ve ölümden sonrasını unutduran mal da zararlıdır. Bu zararlar çok kimselerde kendini göstermekdedir.Bu zararlardan kurtulan az olduğundan, malı kötüliyen haberler çok olmuşdur.
    15. Malı isrâf, Allahü teâlânın ni’metini hakîr görmek, ni’mete kıymet vermemek, ni’meti elden kaçırmak, kısaca küfrân-ı ni’met etmek, ya’nî şükretmemek olur.
    16. Ni’metin kıymeti bilinmeyince, hakkı gözetilmeyince elden gider. Şükr edilince ve hakkı gözetilince elde kalır ve artar. İbrâhîm sûresi, yedinci âyetinde meâlen, (Şükr ederseniz, verdiğim ni’metleri elbette artdırırım) buyuruyor.
    17. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”Cömerd idi. Fekat, isrâf etmez, fâidesiz yere birşey vermezdi.
    18. Malı, parayı, islâmiyyetin izn vermediği yerlere harc etmemeli, izn verilen yere de, isrâf etmemelidir.
    19. Parayı oyunlara, harâmlara, çalgılara, süslenmeğe, gösteriş yapmağa, öğünmeğe, mal toplamağa kullanmamalıdır. Bunlara dikkat edince, mal, zarardan kurtulur ve dünyâlıklar, âhıretlik hâlini alır.
    20. Abdestde ve guslde, lüzûmundan fazla su kullanmak isrâf olup, harâmdır.
    21. Kendinin ve bakması kendine vâcib olanların nafakası, bulunduğu şehrin âdetine ve arkadaşlarına göre hesâb edilir. İyi, temiz ve güzel yimek, giyinmek lâzımdır. İsrâf da etmemelidir.
    22. Zevcenin nafakasını sıkmamalı, isrâf da etmemelidir.
    1. Çoluk çocuğuna ihtiyâclarından fazla şeyler vermek isrâf olur. İhtiyâc, islâmiyyetin gösterdiği mikdârlar ile ve memleketin âdetine göre belli olur.
    2. Süfyân-ı Sevrî, birisi ile birlikde evin kapısında duruyordu. Önlerinden, süslenmiş bir adam geçdi. Arkadaşı, bu adama bakarken, süfyân mâni’ olup, eğer sizler bakmamış olsanız, böyle isrâf yapmaz idi. Bunun isrâf günâhına, siz de ortak oluyorsunuz buyurdu
    3. Sofrada, lüzûmundan fazla, çeşidli yemekler bulundurmak isrâfdır.

    İbâdete kuvvetlenmek için ve müsâfir için bulundurmak, isrâf olmaz.

    1. İsrâf, malı helâk etmek, fâidesiz hâle getirmek.

    Dîne ve dünyânın mubâh olan işlerine fâideli olmıyacak şeklde sarf etmekdir.

    1. Malı denize, kuyuya, ateşe ve elden çıkmasına sebeb olan yerlere atmak, onu helâk etmekdir.
    2. Kullanılmıyacak hâle sokmak, kırmak, kesmek, ağaçdan meyveyi toplamayıp çürütmek, tarlayı hasâd etmeyip, ekinin helâk olması, hayvanları soğukdan, düşmandan korunacak yere koymamak ve soğukdan, sıcakdan ve açlıkdan ölmelerini önliyecek kadar yidirmemek ve örtmemek de, helâk etmekdir. Bunların isrâf olduğu meydândadır.
    3. Başkasının malını helâk etmek, zulm olur. Ödemek lâzım olur. Kendi malını helâk etmek, isrâf olur.
    4. Günâh işlemek için ve günâh işlenilmesi için verilen mal ve paralar da isrâf olur.
    5. Herkesce bilinmiyen, hâtırlatılması lâzım olan isrâflar da vardır. Meselâ, meyve ve ekin toplandıkdan sonra, bunları iyi saklamayıp kendiliklerinden bozulmaları veyâ nem alarak, çürümeleri veyâ kurd, güve, karınca ve benzeri canlıların yimeleri hep isrâfdır. Ekmek, et, etsuyu, peynir gibi gıdâların ve hurma, karpuz, soğan gibi meyvelerin ve kuru incir, kuru üzüm, zerdâli gibi kuru meyvelerin ve buğday, arpa, mercimek gibi hubûbâtın ve elbise, kumaş, kitâb gibi eşyânın, böylece, isrâf edildikleri çok görülmekdedir.
    6. Yemek artıklarını dökmek, çatalı, kaşığı, tabağı, tası ekmekle veyâ parmakla sıyırıp yimeden önce, kapları ve parmakları yıkamak ve silmek isrâfdır.
    7. Sofra bezi ve masa üstüne düşen ekmek ve yemek kırıntılarını toplamayıp atmak da isrâfdır. Bu kırıntıları toplayıp kedi, köpek, koyun, sığır, karınca, kuş, tavuk gibi hayvanlara yidirmek isrâf olmaz.
    8. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Şeytân, her işinizde sizinle berâber bulunur. Hattâ, yimekde bile. Birinizin lokması düşerse, onu alıp tozunu temizleyip yisin. O lokmayı şeytâna bırakmasın! Yemek sonunda parmağını yalasın! Çünki, bereketin hangi lokmada olduğu bilinmez) buyurdu.
    9. Fasülye, pirinç, nohud gibi şeyleri yıkarken dökmek ve dökülenleri toplamamak isrâfdır.
    10. Elbise, sarık, çorab, ayakkabı gibi giyim eşyâsını iyi kullanmayıp, çabuk eskitmek, onları yırtmak, yıkarken suyu, sabunu çok harcamak, lâmbayı, mûmu [elektriği, hava gazını] boş yere yakmak, hep isrâfdır.
    11. Malı kıymetinden aşağı fiyâtla satarak veyâ kirâya vererek ve kıymetinden yukarı fiyâtla satın alarak veyâ kirâlıyarak aldanmak isrâf olur. Aldanarak alış-verişe zarûrî ihtiyâc olursa veyâ yardım, sadaka gibi niyyet ile böyle yaparsa isrâf olmaz.
    12. Meyyitin kefenini mikdâr ve cins bakımından, ahkâm-ı islâmiyyede bildirilenden fazla yapmak isrâfdır.
    13. Doydukdan sonra fazla yimek de isrâfdır. Yalnız, müsâfir utanmasın diye, ta’âm sâhibinin fazla yimesi ve orucu râhat tutmak için sahûrda fazla yimek isrâf değildir.
    14. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Her istediğini yimek isrâfdandır) buyurdu.
    15. Acıkmadan önce, günde ikinci def’a yimek, isrâfdır. Günde iki kerre yimek ve her istediğini yimek isrâf olması, doydukdan sonra veyâ hazm olmadan, acıkmadan tekrâr yimek isrâf olur demekdir. Çünki, gündüz ikinci olarak yimek, hele kısa günlerde ve çalışmıyan kimseler için, çok kerre, tam acıkmadan yimek olur.
    16. Bir sofrada, her istediğini yimek de, doydukdan sonra yimek olur.
    17. Sofrada yemek çeşidlerini lüzûm yok iken artdırmak isrâfdır. Fekat, bir yemekden usanıp herbirinden biraz yiyerek ibâdet yapmak [meselâ oruc tutmak, halâl kazanmak için çalışmak veyâ müslimân kardeşlerine yardım etmek gibi ibâdetler] için kuvvetlenmek düşüncesi ile veyâ sofrada müsâfir bulundurmak niyyeti ile olursa, isrâf olmaz.
    18. Ziyân etmedikce ve başka bozuk niyyet ile olmadıkça, lezzet ve zevk için artdırmak da câiz olduğunu, A’râf sûresinin otuzbirinci âyeti ve Mâide sûresinin doksanıncı âyeti göstermekdedir. Bu iki âyet-i kerîmeye dayanarak, âlimlerimiz, her çeşid meyve yiyerek lezzet almağa câiz demişler ve Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” çeşidli meyve yidiğini haber vermişlerdir.

     

    1. Abdüllah ibni Abbâs “radıyallahü anhümâ” için buyurulan, (İstediğini yi, istediğini giyin! İnsanı yanlış yola götüren, isrâf ve tekebbürdür) hadîs-i şerîfi, (Buhârî)de yazılıdır.
    2. Ekmeğin pişkin yerini ve içini yiyip, kenâr ve kabuklarını atmak isrâfdır.

    Bırakılan kısmları başkası veyâ hayvan yirse, isrâf olmaz.

    1. Sofraya lüzûmundan fazla ekmek koyup, sonra bunları, tekrâr yimek için kaldırmamak isrâfdır. Ya’nî, yinmiyen ekmek parçalarını atmak ve riyâ, gösteriş, şöhret için fazla ekmek koymak isrâf olur.
    2. Nefîs yemekleri yimek, kıymetli, yeni elbise giymek, yüksek, büyük binâlar yapmak ve dînin sâhibinin harâm etmediği dahâ bu gibi şeyler, halâldan kazanıldığı, kibr ve öğünmek için olmadığı zemân isrâf değildir. Lüzûmundan fazla olunca tenzîhen mekrûh olurlar.
    3. Âhıreti kazanmak istiyenlere, lâzım olan ile kanâ’at edip, fazlasını sadaka vermek yakışır.
    4. Sadaka vermekde de, isrâf vardır. Bir kimse, Allahü teâlânın emr etdiği yerlere dağ kadar altın harc etse, isrâf olmaz. Bir dirhem gümüşü veyâ bir avuc buğdayı, harâm olan yere vermek isrâf olur.
    5. Hâtim-i Tâî, cömerdliği ile meşhûrdur. Çok verdiği için, (Malı isrâf etmekde hayr yokdur) dediklerinde, (Hayra verilen mal isrâf olmaz!) demişdir.
    6. Cenâb-ı Hak, Mü’minûn sûresinde, meâl-i şerîfi, (Verdiğimiz rızklardan, sadaka verirler) olan âyet-i kerîme ile mü’minleri medh ediyor. Buradaki sadaka, malı hayra, islâmiyyetin gösterdiği yola sarf etmekdir.
    7. En’âm sûresi, yüzkırkbirinci âyetinde meâlen, (Ekini hasâd etdiğiniz zemân, fakîrlerin haklarını verin ve isrâf etmeyin. Allahü teâlâ, isrâf edenleri elbette sevmez) buyuruldu. Bu da, (Sadaka verirken isrâf etmeyin) demekdir.
    8. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Sadakanın hayrlısı, ihtiyâcı olmıyanın verdiğidir) buyurdu.
    9. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Paranız ile, önce kendi ihtiyâclarınızı alın. Artarsa, çoluk çocuğunuzun ihtiyâclarına sarf edin. Bundan da artarsa, akrabânıza yardım edin!) buyurdu.
    10. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Kendisi veyâ çoluk çocuğu muhtâc iken veyâ borcu var iken verilen sadaka kabûl olmaz. Borc ödemek, sadaka vermekden ve köle âzâd etmekden ve hediyye vermekden dahâ mühimdir. Başkasının malını, sadaka vererek, zâyi’ olmasına sebeb olmayın!) buyurdu.
    11. Sadaka vermekde de isrâf olur. Borcundan çok malı olmıyan veyâ çoluk çocuğu sıkıntıya sabr edemediği hâlde, bunların ihtiyâcını karşılıyacak maldan fazlası bulunmıyan veyâ sıkıntıya katlanamadığı hâlde, kendisi muhtâc olan kimsenin sadaka vermesi isrâf olur. Ödünc vermekde de böyle isrâf olur.
    12. İbrâhîm bin Edhem “rahimehullah” buyuruyor ki, (Borcu olan kimse, ödemedikce yağlı ve sirkeli ta’âm yimemelidir).
    13. Borcu olanların sadaka vermesi ve borcunu ödememesi câiz değildir.
    14. İsrâfın sebebleri altıdır:
    • Birinci sebeb, sefâhetdir. Çok kimseyi isrâfa alışdıran budur. Sefîhlik, aklın az ve hafîf olmasıdır. Buna sefâhet veyâ rekâket de denir. Aksine, tersine, rüşd denir ki, aklın kuvvetli, temâm olmasıdır. Allahü teâlâ, (Mallarınızı sefîhlere vermeyiniz!) meâlindeki âyet-i kerîmeden sonra, (Onların hâlinde rüşd görürseniz, mallarını kendilerine teslîm ediniz!) meâlinde emr buyuruyor. Çok kimse, yaratılışda sefîh olur. Bu kötü hâlleri, ba’zı sebeblerle, zemân zemân artar. Çalışmadan, alın teri dökmeden eline mal girer, kötü arkadaşlar, bu mala konmak için, dağıtmasına, saklamanın, artdırmanın erkeklik, yiğitlik olmadığına kandırır. İsrâfa yol açarlar. Zengin çocuklarının çoğu, böyle isrâfa alışmakda ve sefîh olmakdadırlar. Sefâheti artdıran bir sebeb de, insanların çok hurmet, saygı göstermesi, yüz vermesi, medh eylemesidir. Âmirlerin, zenginlerin, mu’allimlerin çocukları bu yoldan sefâhete düşmekdedir.
    • İkinci sebeb, isrâfı veyâ çeşidlerinden birkaçını tanımamakdır. İsrâf olduğunu bilmez, hattâ cömerdlik sanır. Lüzûmsuz yere, yasak, zararlı yerlere verilen mal, cömerdlik sanılır.
    • Üçüncü sebeb, riyâ ve gösteriş yapmakdır.
    • Dördüncü sebeb, gevşeklik ve tenbellikdir.
    • Beşinci, hayâ, sıkılmakdır.
    • Altıncısı, dîni kayırmamak, islâmiyyeti gözetmemekdir.
    1. Yaradılışda bulunan sefâhetin ilâcı güçdür. Bunun için, islâmiyyet, bunlara mal vermeği yasak etmiş, hicr eylemiş, ya’nî mallarını kullanmalarına izn vermemişdir. İsrâf eden sefîhi hicr lâzımdır. Hâlbuki, hicr insanlık hakkını almak, hayvan, hattâ cansız gibi yapmakdır. İlâc kabûl edebileni kötü arkadaşlardan ayırmalı, akllı, tecribeli kimselerin yanında bulundurmalıdır. İsrâfın âfetlerini duyurmalı, zor ile, hattâ azarlıyarak, cânını yakarak, mal dağıtmakdan vazgeçirmelidir.
    2. Dînini iyi bilen ve her hareketi, bilgisine uygun olan sâlih kimselerle görüşmeli, günâh işliyen, Allahü teâlânın emr ve yasaklarına uymayıp, yalnız söz ile müslimânları okşayan, avutan yalancılardan, Ehl-i sünnet kitâblarındaki bilgileri öğrenmemiş câhillerden uzak olmalıdır.
    3. İsrâf çok kötü bir huydur. Çirkinliği meydândadır. Kalbi, durmayıp karartan, kemiren, tehlükeli bir hastalıkdır. Tedâvîsi de pek güçdür. Bu sıfat kalbi kaplamadan önce, giderilmesi için ve bu felâketden kurtulmak için bütün ilâclarına baş vurup uğraşmalıdır. Kurtarması için, Cenâb-ı Hakka yalvarmalı, düâ etmelidir.
    4. İsrâf, ister kendi için, ister başkası için olsun, malı harâm olan yere vermekdir. Azı da, çoğu da isrâf olur. Büyük günâh olur. İçki için, kumâr için, oyun için vermek böyledir.
    5. Düğün, bayram gibi günlerde yerlere ipek örtüler sermek ve altın, gümüş zînet eşyâsını raflara koymak, sultânın emrine uymak için olup, kibrlenmek, öğünmek için olmazsa câizdir. Fekat, bunlara temâs etmemek, kullanmamak lâzımdır. Meş’ale, kandil, mumlar, elektrik lambaları yakmak isrâf oldukları için câiz değildir.
    6. Kendi bedeni için, yimekde, içmekde, giyinmekde, ev kurmakda, tabî’atinin çekdiği şeye, ihtiyâcından fazla harc etmek, isrâf olur.
    7. İnsanın, kendi malında bulunan, başkasının hakkını ödemesi, isrâf değildir. Bu hakları hemen vermek lâzımdır. Bu hakların en mühimmi, zekâtdır.
    8. Gıdâ maddelerini, lüzûmu kadar ölçerek almalı, ölçüsüz, çok almamalıdır. İsrâf olur.
    9. Sefîh olan ya’nî, nafaka te’mîn ederken, malını isrâf eden, ya’nî ahkâm-ı islâmiyyenin ve aklın uygun görmediği lüzûmsuz yere harc eden ve harâmlara sarf eden âkıl ve bâlig kimse de, çocuk gibi, hâkim tarafından hicr edilir.
    10. Lüzûmsuz yere hayra da verse, meselâ câmi’ yapmakda isrâf etse, sefîh olur.
    11. Câhiller, hele, İslâm ahlâkını bilmiyenler, isrâf edeni, çok cömerd sanır ve överler.
    12. Parasını harâm yerlere sarf eden veyâ isrâf eden kimselere [zekât ve] sadaka vermek câiz değildir. Çünki, harâma yardım etmek harâmdır.
    13. Mâlı halâldan, sahîh bey’ ile kazanmak güçdür. Halâl yoldan, islâmiyyete uyarak kazanan az olur. Halâl mâl damla damla, harâm mâl ise, sel gibi akarak gelir. Mâl dağıtmakda sehâvet iyidir. İsrâf ise, kötüdür.

     

    Kaynak : İmâm-ı Birgivînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” arabî (Tarîkat-i Muhammediyye) kitâbı