AnaSayfa
  • Kuran-ı Kerim
    Kuran-ı Kerim Oku
  • Sevgili Peygamberim
    Sevgili Peygamberim Oku
    Sevgili Peygamberim Dinle
  • Ehl-i Sünnet Kitapları
  • İletişim
  1. Anasayfa
  2. Altın Nasihatler
  • Abdurrahmân Bin Abdullah bin Nasr(Rahmetullahi aleyh)

    Süleymân aleyhisselâma her ni’met verildi. O şükür etti. Eyyûb aleyhisselâma hastalık verildi. O sabretti. Yûsuf aleyhisselâm, ceza vermeye muktedir olduğu hâlde suçlu kardeşlerini affetti. Muhammed aleyhisselâma eziyet ve işkence yapıldı. O, bunlara sabretti ve yapanları affetti.


  • Abdurrahmân Bin Abdullah bin Nasr(Rahmetullahi aleyh)

    Süleyman Aleyhisselam "Biz kazancımızın en hayırlısı olarak sabrı bulduk" dedi. İsa Aleyhisselam ise; "Ey havarilerim(bana inananlar) arzu ettiklerinize ancak sabırla kavuşabilirsiniz" dedi.


  • Mu'âviye (radiyallahü anh)

    İnsanların en üstünü, ceza vermeye gücü yettiği hâlde affedenlerdir, insanların aklı en noksan olanı ise, kendinden aşağıda ve güçsüz olanlara zulüm edenlerdir.”


  • Hasen-i Basri (Rahmetullahi Aleyh)

    Biz ve bütün büyükler tecrübeyle anladık ki, sabırdan daha faydalı bir şey yoktur. Sabırla bütün işler yolunda gider.Bütün işlerin tedavi edicisidir.Fakat onu tedavi eden yoktur


  • Abdurrahmân Bin Abdullah bin Nasr(Rahmetullahi aleyh)

    Sabır: bütün iyi vasıfların(özelliklerin) en üstünü ve önde gelenidir.


  • Abdurrahmân Bin Abdullah bin Nasr(Rahmetullahi aleyh)

    Akıl binici, ilim sürücü, nefs ise huysuz bir hayvandır.Sürücü olmadan binici olursa nefs huysuzlaşır.Binici olmadan sürücü olursa sağa sola zikzak çizer.Binici ile sürücü bir araya geldiğinde ister istemez doğru yürür


  • Abdurrahmân Bin Abdullah bin Nasr(Rahmetullahi aleyh)

    Câhil ömrünün uzun olmasına, akıllı amelinin ihlâslı olmasına bakar


  • Abdurrahmân Bin Abdullah bin Nasr(Rahmetullahi aleyh)

    Âlimler diyorlar ki: "Akıllı İnsanlar kendilerini yorar, başkalarını rahat ettirirler.Ahmak insanlar ise başkalarını yorarak kendileri rahat ettirirler."


  • Abdurrahmân Bin Abdullah bin Nasr(Rahmetullahi aleyh)

    Adalet bir hükümdar için en üstün ve devleti idare etmede en güçlü sıfattır.Çünkü Adalet, itaat etme ve ülfetin sağlanmasında en tesirli olanıdır.


  • Abdurrahmân Bin Abdullah bin Nasr(Rahmetullahi aleyh)

    Güzel vasıfları ve üstünlükleri bilmek ve hükümdârı buna teşvik etmek: Halkın başına geçirilen bir yöneticinin güzel vasıflara haiz olması, bunları kendisine bir gâye edinmesi ve hiçbirini ihmal etmemesi gerekmektedir Zira devletin hayatta durması yalnız bunlarla gerçekleşebilir. Mülkün devamı bunlara bağlıdır. Sayısı onbeş olan bu sıfatlar:Adâlet,Akıl,şecâat,sahavet(cömertlik),Merhamet,Vefakarlık,doğruluk,rahmet,sabır,af, şükür,ağırbaşlılık,hilim,İffet ve vekar'dır.


  • Abdurrahmân Bin Abdullah bin Nasr(Rahmetullahi aleyh)

    Cenab-ı Hak bir millete Hayır dilemişse onlara bilgili devlet adamları gönderir(ihsan eder)


  • Abdurrahmân Bin Abdullah bin Nasr(Rahmetullahi aleyh)

    Bazı alimler şöyle diyorlar: "İdâreci eğer ilimle ziynetlenmemişse, ahirette zelil olur. İlmini aklıyla desteklememişse, dünyada rezil olur"


  • Ömer Bin Abdülaziz (Rahmetullahi Aleyh)

    Devlet adamı bilgisiz çalışacak olursa yıktığı yaptığını geçer


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Hilim, tevâzu, insanlara nasihat etmek, insanların eziyetlerine tahammül etmek, Îsâr sahibi olmak, güleryüzlü olmak, cömert olmak, ağır başlı olmak, affedici olmak, sözünde durmak, haya sahibi olmak, ağırbaşlı olmak, hüsn-i zan sahibi olmak, nefsi hor görmek, dostlara hürmet etmek, âlimlere hürmet etmek, şefkatli olmak, iyilik etmek, küçüklere ve büyüklere merhamet etmek, kendi yaptığı şeyleri büyültmeyip küçük görmek, kendisine yapılan en küçük iyiliği kıymetli görmek gibi güzel hasletler, tasavvuf ehlinin ahlâkındandır.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Üç kimse ile beraber olunabilir. Birisi, senin kendisinden dînen istifâde ettiğin kimsedir. Bu kimseye iyi yapış. Diğeri, senin kendisine fâide verdiğin kimsedir. Böyle kimseye ikram et. Üçüncüsü, ne kendisinden istifâde edersin, ne de ona bir fâiden dokunabilir. Böyle kimselerle ihtiyâcın kadar bulun.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Hâller, kalbin işlerindendir. Yapılan zikirler sebebiyle kalbe gelir. Cüneyd-i Bağdâdî (kuddise sirruh) buyurdu ki: “Hâl denen şey, kalbe iner. Fakat devam etmez. Bu hâllerden muhabbet; Allahü teâlânın sevdiğini sevmek, sevmediğini sevmemektir.”


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    “Şeref sahibi kimse ile mizah yapma, sana kin besler. Bayağı ve düşük kimse ile de mizah yapma, senin aleyhinde iş yapar.”


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Onlar, ihtiyâç ve zarûret hâlinin dışında, kimseden birşey istemezler, istediklerinde de yetecek miktarda birşey isterler. Sâlih kimselerden isterler, isterken de nâzik ve kibar olurlar. Fakat isterken alçalmazlar.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Tasavvuf ehli, san’at edinirler, san’atlarını fâideli işlerde kullanırlar. Maişetlerini ve geçimlerini kazanmak için çalışırlar. Fakat onların bu çalışması, kendilerini zamanı gelince farzları edadan alıkoymaz. Bununla beraber, vakitlerinin çoğunu maişet ve geçimlerini te’mîn için geçirmezler. Onlar, kuşluk vaktinden, öğle namazına kadar çalışır. Sonra arkadaşlarının yanına dönerler. Ertesi günü kuşluk vaktine kadar, beş vakit namazı onlarla beraber kılarlar. Kazançlarından, çoluk-çocuklarına verdikten sonra, artan birşey olursa, arkadaşlarına verirler.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Tasavvuf ehli, sorulmayan bir mes’ele hakkında konuşmazlar. Bir suâl sorulursa, soranın hâline ve derecesine göre konuşurlar.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Şeref üç şeydedir. Bunlar; büyüklere hürmet, akranlara hizmet, düşük kimselerden uzaklaşmaktır.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Onlar arasında düşmanlık, mücâdele, sürtüşme, alay etme, boş sözler ve gıybet bulunmaz. Onların her biri kendisinden büyüğe karşı onun oğlu gibi, kendi akranlarına karşı kardeş gibi, küçüklerine karşı baba, ana ve hoca gibidirler.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Onların sözlerinde; bu bana, bu sana, bu şöyle olsaydı, böyle olmazdı, niçin yaptın, niçin yapmadın, gibi sözler bulunmaz. Çünkü bunlar, halkın kullandığı kelimelerdir ve onlar, hocaları ne verirse onu alır, ne yap derse, onu yaparlar.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Birisi Şa’bî’yi ( Rahmetullahi aleyh ) kötüledi ve hakkında ba’zı uygunsuz şeyler söyledi. Şa’bî ( Rahmetullahi aleyh ) ise ona, “Eğer sen, bu sözünde doğru isen, Allahü teâlâ beni affeylesin. Eğer yalancı isen, Allahü teâlâ seni affeylesin”


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Cüneyd-i Bağdâdî’nin talebelerinden birisi, bir mes’ele sorunca, Cüneyd-i Bağdadî ona lâzım gelen cevâbı verdi. Fakat talebe Cüneyd-i Bağdâdî’ye karşı çıktı. Bunun üzerine Cüneyd-i Bağdadî, “Bana inanmıyorsanız çekip gidin” buyurdu.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Bu yolda olan bir kimse, dostlarında ve sevdiklerinde hoş olmayan birşey görürse, onları ikaz eder. Onlara iyi ve güzel olan şeyleri tavsiye eder. Peygamber efendimiz ( aleyhisselâm ) bir hadîs-i şerîfte; “Mü’min, mü’minin aynasıdır” buyurdu.


  • Süfyân bin Uyeyne ( radıyallahü anh )

    “İnsanların ne derecede ve mertebede olduklarını bilmeyen bir kimse, kendi derecesini hiç bilmez. Kıymeti ve derecesi olmayan kimse, başkalarının kıymetini bilmez, onları hafif görür”


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Kardeş ve dost edindikleri kimselere hizmet ederler. Onlardan gelen eziyet ve sıkıntılara katlanırlar ve sabrederler. Onlar hakkında hüsn-i zanda bulunurlar. Fakat onlarda Allahü teâlâ ve Resûlünün emirlerine uymayan birşey gördüklerinde, buna mâni olurlar.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Sohbetin evveli ma’rifet, sonra meveddet (sevgi), sonra ülfet (dostluk), sonra beraberlik, sonra uhuvvettir (kardeşliktir). Sohbet, kalbe rahatlık verir. Eğer sohbet, şartlarını hâiz olursa, en üstün hâllerdendir.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Yeryüzünde kibirlenmeden yürümeli, böbürlenmemeli ve ahdi bozmamalıdır. Çünkü bunlar, Allahü teâlâyı gazâblandıran şeylerdendir. Yine ayaklarla günâha yardımcı olmamak, onun edeblerindendir.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Elin âdabı: Eli, iyilik ve yardımlaşmada, müslüman kardeşlerine hizmette kullanmalı, onunla kötülüğe yardımcı olmamalıdır.


  • Sırrî-yi Sekatî (Rahmetullahi aleyh)

    “İnsanların kalbleri üç çeşittir. Birisi dağ gibidir. Onu hiçbir kötü düşünce ve hiçbir şey onu sarsamaz. İkincisi hurma gibidir ki, onun kökü sabittir. Fakat rüzgâr onu sağa sola sallar. Üçüncüsü, tüy gibidir ki, her çeşit rüzgâr onu götürür. Yerinde hiç sabit kalmaz.”


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Gözün âdabı: Haramlardan, insanların ve dostların ayıplarına bakmakdan gözü men etmelidir.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Kulağın âdabı: Fuhuş ve şehveti tahrik edip, fuhşa sürükleyen sözleri, dedikoduyu ve her kötü olan şeyi dinlememelidir. Kulak, Allahü teâlânın zikrini, va’zu nasihatleri, dîne ve dünyâya fâidesi olan şeyleri dinlemelidir. Böyle şeylerden bahsedenleri dinlemek çok güzeldir.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Dilin âdabı: Dilin âdabı; dâima Allahü teâlâyı anması, kardeş ve dost edindiği kimseleri hayırla anması, onlara duâ, va’zu nasihat etmesi, onlara hoşlanmadıkları şeyleri konuşmamasıdır. Dil, gıybet etmemeli, söz taşımamalı, başkalarını kötülememeli, kendisine lâzım olmayan şeylerle ilgilenmemelidir. Bir topluluk arasında bulunduğu zaman, o topluluk, kendisini alâkadar eden konularda konuşuyorlar ise konuşmalıdır. Eğer kendisini ilgilendirmeyen konularda konuşuyorlarsa, onların yanından uzaklaşmalıdır. Her yerde, hâlin gerektirdiği şekilde konuşmalı, yoksa konuşmamalıdır. Denilir ki: “Allahü teâlâ dili; kalbin tercümanı, hayrın ve şerrin anahtarı olarak yarattı.” Kalbinin iyiliğini istiyorsan, dilini muhafaza etmek sûretiyle kalbine yardımcı ol. Susmak önemli bir iştir. Çünkü susmak; câhilin perdesi, akıllının süsüdür.


  • Cüneyd-i Bağdadî (Rahmetullahi aleyh)

    “Belâ ve musibet, âriflerin kandili, murîdlerin uyanıklığı, gâfillerin de helakıdır.”


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Hayırlı işlerde, Allahü teâlâdan yardım dile. Birşey başına gelirse, bu, Allahü teâlânın kaderidir, Allahü teâlâ neyi dilerse yapar, de. Eğer şöyle olsaydı veya böyle olsaydı demekten sakın. Çünkü böyle söylemek, şeytanın açtığı bir kapıdır, İbn-i Atâ: “Belâ ve musibet zamanında, kulun doğru veya yalancı olduğu anlaşılır. Kim genişlik zamanı şükreder, belâ ve musibet zamanında da feryâd edip şikâyette bulunursa, o yalancılardandır”


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Belâ ve musibet zamanında sızlanmamalı ve şikâyette bulunmamalı, belâ ve musibete göstereceği sabırdan dolayı Allahü teâlâ katında kazanacağı ecir ve sevâbı gözünün önüne getirmelidir. Allahü teâlânın, sabredenler için hazırladıklarını düşünmelidir.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    “Vefâtı sırasında Cüneyd-i Bağdâdî’nin yanında idim. Kur’ân-ı kerîm okuyordu. Ben, “Efendim, biraz kendinize acıyın. Bu kadar kendinizi yormayın” deyince bana, “Ona en muhtaç olduğum an şu saattir. Çünkü, amel defterim onunla dürülecek, onunla son bulacak” dedi ve tekrar Kur’ân-ı kerîm okumaya başladı. Bekâra sûresinden yetmiş âyet-i kerîme okudu. Sonra Hak teâlânın rahmetine kavuştu.”


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Peygamber efendimiz ( aleyhisselâm ) birgün; “Ey Allahın kulları, tedâvi olunuz. Çünkü Allahü teâlâ, her hastalığın ilâcını da yaratmıştır” buyurunca orada bulunanlar, “Ey Allahın Resûlü! Tedâvi, Allahü teâlânın kazasından birşey giderir’ mi?” diye sordular. Bunun üzerine Resûl-i ekrem ( aleyhisselâm ) “Tedâvi de Allahü teâlânın kazâsındandır”


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Hastalık zamanındaki âdâb: Hastalık gelince, tedâvisi için çalışmalı, sabırlı olmalı. Hastalığı olan ibret almalı. Sağlığın kıymetini düşünmeli. Aynı zamanda, hastalık günahlara keffârettir. Resûl-i ekrem ( aleyhisselâm ) bir hadîs-i şerîfte; “Bir günlük humma hastalığı, bir senelik günaha keffârettir” buyurdu. Fıkıh âlimlerinden birisi; “Elemde birçok ni’metler vardır. Elem ve hastalık, günahlardan kurtulmaya, sabrın sevâbını kazanmaya, gafletten uyanmaya, sıhhat zamanındaki ni’meti hatırlamaya, tövbeyi yenilemeye, sadakaya teşvike vesile olur” buyurdu.


  • Ebû Hafs (Rahmetullahi aleyh)

    “Kim kendisini istemeye alıştırırsa, tama’ya, hıyânete ve yalana mübtelâ olur”


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Abdestli olarak uyumalıdır. Sağ tarafa yatarak şu duâyı okumalıdır (Allahım! Senin yüce isminle yattım. Senin isminle kalkacağım. Allahım! Nefsimi tutarsan, ona merhamet eyle, eğer onu salıverirsen, sâlih kullarını muhafaza ettiğin gibi nefsimi de muhafaza eyle. Allahım! Kullarını dirilttiğin gün, beni azâbından koru.) Her uyandığında Allahü teâlâyı hatırlamalıdır. Uyanınca abdest alıp iki rek’at namaz kılıp, tekrar uyunursa, çok sevâb kazanılır. Sabah namazından sonra uyumak uygun görülmemiştir. Akşam namazından sonra da uyumamalıdır.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    “Misâfire ve ev sahibine şu üç şey lâzımdır Ev sahibine lâzım olan üç şey: Misâfire helâl yedirmek, namaz vakitlerini gözetmek ve namaz vaktinde misâfirini kaldırmak, gücünün yettiği şeyi misâfirden esirgememektir. Misâfire lâzım olan üç şey: Ev sahibinin dediği yere oturmak, kendisine ikram edilen yiyeceklere rızâ göstermek, ev sahibinden izin aldıktan sonra evden ayrılmaktır.”


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    “Yemeği yalnız yememelidir. Ailesi veya arkadaşları ile yemelidir. ”


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    “Dostlarla beraber, rahat ve neş’e ile, yabancıların yanında edebe riâyet ederek, fakirlerle beraber îsâr (onları kendisine tercih) ederek yemelidir”


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Yemek yerken konuşmamak, mecûsîlerin âdetidir. Yemek yerken, sağ ayağı dikip, sol ayak üzerine oturmak, Besmele çekmek, üç parmakla yemek, lokmayı küçük almak, lokmayı iyice çiğnemek ve parmakları yalamak sünnettir.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Yemek hazır iken beklememeli, vakti yemekle geçirmemeli. Yemeği normal zamanı içinde bitirmeli.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    “Tasavvuf ehli nasıl yemek yerler?” diye sorulunca, “Hastanın, şifa bulmak ümidi. İle ilâç alması gibi” diye cevap verdi. Yemek yerken; mi’denin üçte biri yemek için, üçte biri su için, üçte biri de hava için ayrılmalıdır.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Yemek yerken, açlığı gidermek, nefse hakkını vermek ibâdet ve tâatleri yapabilecek kuvveti, enerjiyi kazanmak kastedilir. Yoksa, yemek, lezzet almak niyetiyle yenmez.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Rızık husûsunda merak etmemeli, endişe etmemelidir. Bütün vaktini bununla geçirmemelidir.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Giyinmede temizliğe çok dikkat edilir. Çünkü Resûlullah efendimiz ( aleyhisselâm ) bir hadîs-i şerîfte; “Temizlik imândandır” buyurdular. Giyimde avret mahallini örtüp, sıcaktan ve soğuktan koruyacak elbiselerin, temiz, imkânına göre kıymetli kumaştan olması esastır. Peygamber efendimiz ( aleyhisselâm ) İbâdet niyetiyle alanları dünyâdan saymamışlardır.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Bir memlekete gidildiği zaman, eğer orada büyük bir âlim varsa, önce onun ziyâretine gidilir. Yoksa, sâlih kimselerin yanına gidilir. Böyle kimseler çoksa, en faziletli ve kıymetli olanının yanına gidilir.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Toplulukla yapılan yolculukta, mümkün mertebe yolculuk arkadaşlarına hizmet etmeli, onların meşakkatlerini gidermelidir. Adiy bin Hâtem şöyle rivâyet etti: Resûlullaha ( aleyhisselâm ), “Ey Allahın Resûlü! sadakaların en faziletlisi hangisidir?” diye sorulunca, “Kişinin, Allahü teâlânın rızâsı için arkadaşlarına hizmet etmesidir” buyurdu.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Topluluk hâlinde yolculuk yapılıyorsa, en zayıfların yürüyüşü gibi yürümelidir. Arkadaşı durduğu zaman durmalıdır. Mümkün mertebe, namazları vaktinden sonraya tehir etmemelidir. Eğer mümkün ise, yürüyerek gitmeyi bir vâsıtaya binerek gitmeye tercih etmelidir. Peygamber efendimiz ( aleyhisselâm ) bir hadîs-i şerîfte; “Bir bineğe binerek hacca giden kimsenin, bineğinin attığı her adım için yetmiş hasene, yürüyerek giden kimsenin her adımına karşılık ise harem hasenatından yediyüz hasene (iyilik) vardır”buyurunca, Eshâb-ı Kirâm (r.anhüm) “Harem hasenatı nedir?” diye sordular. Bunun üzerine Resûl-i ekrem; “Onun bir hasenesi, yediyüzbin hasenedir” buyurdular.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Ana-baba ve hocanın rızâsı ve izni olmadan yola çıkmamalıdır. Eğer izinsiz çıkarsa, seferinde birçok engelle karşılaşır ve yolculuğunda bereket olmaz.


  • Ebû Turab Nahşebî (Rahmetullahi aleyh)

    “Tasavvuf yolundaki talebeler için, nefslerine uyarak yaptıkları seferden daha zararlı birşey yoktur. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde;“Yurtlarından çalım satarak, insanlara gösteriş yaparak çıkanlar ve Allah yolundan alıkoymaya çalışanlar gibi olmayın..” (Enfâl-47) buyurdu. Peygamber efendimiz ( aleyhisselâm ) bir hadîs-i şerîfte; “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, ümmetimin zenginleri hacca seyahat için giderler. Orta durumda olanları ticâret için, kurrâlar (Kur’ân-ı kerîm okuyucuları) riya için, fakirler de dilenmek için giderler” buyurdu.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Gezinti için, riya ve nefsin arzularına, isteklerine uymak üzere, memleketlerde dolaşmak için yolculuk yapılmaz.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Peygamber efendimiz ( aleyhisselâm ) bir hadîs-i şerîfte; “Üç mescidden başka mescidlere ziyâret için gidilmez. Bunlar; Mescid-i Haram, benim mescidim (Mescid-i Nebevî) ve Mescid-i Aksâ’dır” buyurdu. Bunlardan sonra; ilim tahsili için, âlimleri ve dostları ziyâret için yolculuk yapılır. Resûlullah efendimiz ( aleyhisselâm ) bir hadîs-i şerîfte buyurdu ki: “Allahü teâlâ, benim için birbirini sevenlere, benim için birbirlerini ziyâret edenlere sevgim haktır, buyurdu.”


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Seferde asıl olan, cihâd için yola çıkmaktır. Sonra hac, sonra-Resûl-i ekremin kabr-i şerîflerini ziyâret gelir.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Zünnûn-i Mısrî’ye “Kiminle arkadaş olayım?” diye sordum. Cevâbında, “Hasta olduğunda seni ziyâret eden, günah işlediğinde senin için Allahü teâlâdan af dileyen kimse ile” buyurdu.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Misâfire karşı edeb şöyledir: önce selâm, sonra ikram, sonra taam (yemek), sonra kelâm (konuşma). Misâfirlere, dünyâ ve dünyâ ehli ile alâkalı lüzumsuz şeylerden sorulmaz. Ancak büyük zâtlardan ve sevdiklerinden sorulur.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Ziyâret edilen kimsenin, kendisini zorlamadan, evinde ne varsa misâfirine onu ikram etmesi gerekir. Evinde bir yudum su bile olsa onu ikram eder. Ev sahibinin yanında ikram edeceği birşey olduğu hâlde, misâfirine ikram etmezse, o gün ve o gece Allahü teâlânın gazâbını üzerine çekmiş olur.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Tasavvuf yolunda talebe durumunda olanların, amel bakımından birbirine üstünlükleri vardır. Orta durumda olanların, edeb bakımından birbirine üstünlükleri vardır. Âriflerin ise, himmet bakımından birbirine üstünlükleri vardır.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Edeb; fakirlerin senedi, zenginlerin süsüdür, insanlar edeb husûsunda üç kısımdır. Bunlar Dünyâ ehli, din ehli ve din ehli arasında da dereceleri yüksek olanlardır.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Nefsin edebi; nefse hayrı tanıtmak ve onu teşvik etmek, ona şerri (kötüyü) tanıtıp ondan menetmektir.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Tasavvufun tamâmı edebten ibârettir. Her zamanın, her hâlin ve makamın riâyet edilmesi gereken edebi vardır. Edebe yapışan kimse, büyüklerin mertebesine kavuşur. Edebden mahrûm olan kimse, yakınım zannettiği yerden pek uzaklardadır. Kabûl edileceğini umduğu yerden geri çevrilir. Edebden mahrûm olan kimse, bütün hayırlardan mahrûm olur.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Tasavvuf yolunda edeb: Bu yolun bir zâhiri, bir de bâtını vardır. Zâhirini halk ile olan edebler, bâtınını ise Allahü teâlâya karşı olan edebler teşkil eder.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Dinde bilinmesi zarurî olan bilgileri, helâl ve harama dâir bilgileri öğrenmek her müslümana lâzımdır. Çünkü bunlara uygun amel yapmak, ancak bunları bilmekle mümkün olur. Yaşanmayan ve tatbik edilmeyen bir ilim, meyvesiz ve fâidesiz olur. Bilmeden, gelişi güzel yapılan bir amel ise, eksik olur.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Hiciv ve kötülük bulunan şiirleri dinlemek günahtır. Nefsin hoşuna giden, şehveti tahrik eden şiirleri okumak haramdır.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Allahü teâlânın ni’metlerinden, sâlih ve iyi kimselerin ve takvâ sahiplerinin güzel hâllerinden bahseden şiirler iyi olanlarıdır. Bunları dinlemekte hiçbir mahzur yoktur. Bir takım yerlerden, zamanlardan ve ümmetlerden bahseden şiirler de dinlenebilir.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Ma’nâyı bozmadığı ve tegannî olmadığı müddetçe, Kur’ân-ı kerîm okurken sesi güzelleştirmek müstehabdır.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Dînen giyilmesi haram olanların dışında, bütün elbiseleri giymek mübahtır. Gösterişli ve süslü olmayan elbiselerle yetinmelidir.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Ahlâk ilmi ehli, dinde mücâdele ve münâkaşadan insanları men ettiler. Dünyâ ve âhırette kendilerine fayda verecek şeyleri öğrenip, bunlarla meşgûl olmayı, zararlı olanlardan ise sakınmayı tavsiye ettiler.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Allahü teâlâ için sevmek, O’nun için buğzetmek, îmânın en güvenilir ve sağlam kulplarındandır.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Sıddîklar, nefislerinin köleliğinden kurtulmuşlardır. Âriflerde, kötü sıfatlar bulunmaz.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    İnsan, aklı yerinde olduğu müddetçe Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riâyet edip, kulluk vazîfelerini yapmakla mükelleftir. Ancak kulun kalbi, ma’nevî kirlerden temizlenip, kalbi dâima Allahü teâlâ ile beraber olunca, Allahü teâlânın emirlerini yapıp, yasaklarından sakınırken ve kulluk vazîfelerini yaparken, kendisinde bir zorluk ve meşakkat hissetmez hâle gelir. Fakat yine emirlere uyup, yasaklardan sakınmakla me’mûrdur.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Ümit ve korku hâline sahip olmayan her kalb haraptır.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Allahü teâlânın azâbından korkmak, rahmetinden ümid kesmemek, kul için iki sağlam iptir ki, kulları Allahü teâlâya karşı edebe muhalif iş yapmaktan alıkoyar.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Rızâ gösterilen fakirlik, zenginlikten üstündür.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    İyilik ve takvâ üzere yardımlaşmalıdır.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Konuşurken yeri gelince “İnşâallah” demelidir


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    İnsanlar, îmân bakımından birbirlerinden farklı derecelere sahiptirler.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Ameli terk eden fâsık olur. Sünnet-i seniyyeye uymayan, bid’at sahibidir.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Kişi, îmânı dili ile söylemelidir. Hiçbir zarûret olmadan dil ile îmânı söylememek küfre sebep olur. Dili ile îmânı olduğunu söylediği hâlde, kalbinden inanmıyan, müslüman değildir. O kimse münâfıktır.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Dinde inanılması lâzım gelen şeyleri dil ile ikrâr (söyleyip), kalb ile tasdik ettikten (inandıktan, kabûl ettikten) sonra, şartlarına uygun amel yapmakla, kalbdeki îmân parlar.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Ehl-i kıble olan hiç kimse için, yaptığı bir hayır işten ve iyilikten dolayı, bu Cennetliktir diye şehâdette bulunulamaz. Yine hiçbir kimsenin işlediği büyük günahtan dolayı, Cehenneme gideceğine şehâdet edilemez.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Her iyi ve kötü kimsenin arkasında namaz kılmak caizdir.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Allahü teâlâ kullarının küfründen, imansız olmasından ve günahlarından râzı değildir.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Îmân ve ikrâr, Allahü teâlânın Kur’ân-ı kerîmde bildirdiğine ve Resûlullah efendimizin haber verdiği şeylerin hepsinedir.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Allahü teâlâyı mü’minler Cennette görecektir. Fakat, nasıl olduğu bilinmeyen, bir görmekle göreceklerdir. Nasıl olduğunu bilinmiyeni anlaşılmayanı görmek de, nasıl olduğu anlaşılmayan bir görmek olur.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Kur’ân-ı kerîm, Allahü teâlânın kelâmıdır. Mahlûk değildir. Mushaflarımızda yazılı olup, dillerimizle okunur, kalblerimizde muhafaza edilir.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Allahü teâlânın isimleri tevkifidir. Ya’nî, İslâmiyette bildirilen isimleri söylemek caizdir. Bunlardan başkasını söylemek caiz değildir. Meselâ, Allahü teâlâya âlim denir. Fakat âlim demek olan fakîh denmez. Çünkü İslâmiyet Allahü teâlâya fakîh dememiştir. Allah ismi yerine tanrı demek caiz değildir.


  • Abdülkâhir Sühreverdî (Ebü’n-Necîb) (Rahmetullahi aleyh)

    Allahü teâlânın isimleri sonsuzdur. Binbir ismi var diye meşhûrdur. Ya’nî isimlerinden binbir tanesini insanlara bildirmiştir. Muhammed aleyhisselâmın dininde, bunlardan doksandokuzu bildirilmiştir. Bunlara Esmâ-i Hüsnâ denir.


  • Abdülhâlık Goncdüvânî (Rahmetullahi aleyh)

    “ Mayan fıkıh, evin mescid olsun!”


  • Abdülhâlık Goncdüvânî (Rahmetullahi aleyh)

    “ Tasavvuf büyüklerine dil uzatma! Onları inkâr eden felâkete düşer. ”


  • Abdülhâlık Goncdüvânî (Rahmetullahi aleyh)

    “ Kimseden bir şey isteme! ”


  • Abdülhâlık Goncdüvânî (Rahmetullahi aleyh)

    “ Kimse ile münâkaşa, mücâdele etme! ”


  • Abdülhâlık Goncdüvânî (Rahmetullahi aleyh)

    “ Herkese şefkat ve merhamet et! Kimseyi hakîr görme! ”


  • Abdülhâlık Goncdüvânî (Rahmetullahi aleyh)

    “ Helâlden ye! Çok gülme! Kahkaha ile gülmek gönlü öldürür. ”


  • Ehlisunnetyolu.com